İSRA SURESİ
حدثنا آدم:
حدثنا شعبة،
عن أبي إسحاق
قال: سمعت عبد
الرحمن بن
يزيد قال:
سمعت ابن
مسعود رضي الله
عنه قال، في
بني إسرائيل
والكهف ومريم : إنهن
من العتاق
الأول، وهن من
تلادي.
[-4708-] İbn Mes'ud'un İsra, Kehf ve Meryem sureleri hakkında şöyle
söylediği rivayet edilmiştir: Bunlar, ilk inen ve ilk önce ezberlediğim
surelerdendir.
قال ابن عباس:
{فسينغضون
إليك رؤوسهم} /51/:
يهزون. وقال
غيره: نغصت
سنك أي تحركت.
İbn Abbas, فسينغضون
إليك رؤوسهم feseyunğidune ileyke
ruusehum ayetinde geçen فسينغضون feseyunğidune fiilinin "sallıyorlar" anlamına
geldiğini söylemiştir. Başka bir
müfessir ise bu kelimenin نغصت
سنك neğadat sinnuke (dişin
oynadı) ifadesinde geçen ve "oynadı" anlamına' gelen .....neğada
fiilinden türediğini ifade etmiştir. ....Tiladi
ise ilk önce ezberlenen manasını ifade eder. Aslında bu kelime, yeninın
zıddı olan eski mülk anlamına gelir. İbn Mes'ud bu sözü ile adı geçen surelerin
Kur'an'dan ilk öğrendiği sureler olduğunu ve bu surelerin, içlerinde geçen
kıssalar, Nebi haberleri ve önceki milletlerin yaşantılarına ilişkin
bilgilerden dolayı ayrıcalıklı bir yere sahip olduklarını ifade etmek
istemiştir. Bu hadisin açıklaması "Fezailu'l-Kur'an" bahsinde
yapılacaktır.
AÇIKLAMA: .......İtak, "eski" veya "de,ğer
bakımından zirve de olan" anlamına gelen .......atlk kelimesinin
çoğuludur. ..........Tilad ise yeninin zıddı olan "eski mülk"
anlamına gelir. İbn Mes'ud bu ifade ile söz konusu surelerin kendisinin ilk
öğrendiği Kur'an pasajları olduğunu ve bu surelerin, içlerinde önceki
toplumlardan, Nebilerden ve kıssalardan bahsedilmesi dolayısıyla üstün bir yere
sahip olduklarını belirtmek istemiştir. Bu hadisin tam metni
"Fezailu'l-Kur'an" bölümünde gelecektir. Ebu Ubeyde ........feseyunğidune
ileyke ruusehum ayetini, "başlarını alayederek sallıyorlar" şeklinde
açıklamıştır. ıbn Kuteybe ise bu ayetin anlamını, "[yeniden dirilmeyil
uzak gördükleri için başlarını sallıyorlar," şeklinde vermiştir.
وَقَضَيْنَا
إِلَى بَنِي
إِسْرَائِيلًَ
2. "BİZ İSRAİLOĞULLARINA BİLDİRDİK," (İsra 4) AYETİNİN
TEFSİRİ
{وقضينا إلى
بني إسرائيل} /4/:
أخبرناهم
أنهم سيفسدون،
والقضاء على
وجوه: {وقضى
ربك} /23/: أمر ربك.
ومنه: الحكم:
{إن ربك يقضي
بينهم} /يونس: 93/
و/النمل: 78/ و/الجاثية:
17/. ومنه: الخلق:
{فقضاهن سبع سماوات}
/فصلت: 12/: خلقهن.
وقضينا
إلى بني
إسرائيل ve kadeyna ila beni israll (İsra 4) ayeti
"İsrailoğullarına bozgunculk yapacaklarını bildirdik" anlamına gelir.
قضاء
keda [kökünden türeyen kelimeler] çeşitli anlamlara gelir:
1- Emretmek: وقضى
ربك ve keda Rabbuke (İsra
23) "Rabbin emretti," anlamına gelir.
2- Hükmetmek: إن
ربك يقضي
بينهم İnne Rabbeke yekdi beynehum (Yunus 93)
ayetinde bu manada kullanılmıştır.
3- Yaratmak: فقضاهن
سبع سماوات Fekedahunne seb'a semavat (Fussılet 12) ayetinde "onları
yarattı" anlarruna ge1mektedir.
[نفيرا}
/6/: من ينفر معه.
{وليتبروا}
يدمروا {ما
علوا} /7/. {حصيرا} /8/:
محبسا، محصرا.
{حق} /16/: وجب.
{ميسورا} /28/: لينا.
{خطئا} /31/: إثما،
وهو اسم من
خطئت، والخطأ
- مفتوح - مصدره
من الإثم،
خطئت بمعنى
أخطأت. {لن تخرق}
/37/: لن تقطع. {وإذ
هم نجوى} /47/: مصدر
من ناجيت،
فوصفهم بها،
والمعنى:
يتناجون.
{رفاتا} /49 - 98/:
حطاما.
{واستفزز} /64/:
استخف. {بخيلك}
/64/: الفرسان،
والرجل:
الرجالة، واحدها
راجل، مثل
صاحب وصحب،
وتاجر وتجر.
{حاصبا} /68/: الريح
العاصف،
والخاصب أيضا:
ما ترمي به الريح،
ومنه {حصب
جهنم}
/الأنبياء: 98/:
يرمى به في جهنم،
وهو حصبها،
ويقال: حصب في
الأرض ذهب،
والحصب: مشتق
من الحصباء
والحجارة.
{تارة} /69/: مرة، وجماعته
تيرة وتارات.
{لأحتنكن} /62/:
لأستأصلنهم، يقال:
احتنك فلان ما
عند فلان من
علم استقصاه. {طائره}
/13/: حظه.
نفيرا Nefir (İsra 6) "kişiyle birlikte gidenler," وليتبروا ve liyutebbiru ما
علوا ma alev (İsra 7)
"ele geçirdikleri her şeyi tahrip etsinler," حصيرا
hasira (İsra 8) "hapishane, kapatılan yer," حق hakka "gerekli
oldu," ميسورا meysura (İsra 28) "kolay" anlamına gelir. خطئا
Hit'en (İsra 31) "günah" demektir. خطئت Hati'tu fiilinden türemiş bir isimdir. خطأ Hata' ise günah işlernek
anlamına gelen masdar bir kelimedir. خطئت Hati'tu ise "yanıldım, hata ettim," anlamına gelir. لن تخرق
Len tahrika (İsra 37) 'parçalayamazsın" anlamındadır. وإذ هم نجوى ve izhum necva (İsra 47) ifadesindeki نجوى
necva kelimesi ناجيت naceytu fiilinin ma'sdarıdır. Ayette bu kelime
"onların" kelimesinin haberi olmuştur. Anlamı ise
"fısıldaşıyorlar" şeklindedir. رفاتا Rufaten (İsra 98) "kırıntı," استفزز
istefziz (İsra 64) "hafife al," بخيلك bihaylike (İsra 64
ifadesinde geçen خيل hayl "süvari" anlamına gelir. ....Racl (İsra 64
(piyadeler), رجالة، rical ve راجل raccale kelimeleri ........racil'in çoğuludur. Tekillik
çoğulluk bakımından bu kelime, صاحب
وصحب sahib ile sahb ve تاجر وتجر tacir ile tecr
kelimelerine benzer. حاصبا hasib "şiddetli rüzgar" anlamına 'gelir. Rüzgarın
savurduğu şeylere de "has(b" denir. حصب
جهنم Hasabu Cehennem (Enbiya
98) ayetinde bu manada kullanılmış olup bu ifade "Cehenneme
atılanlar" anlamına gelir. حصب
في الأرض
Hasaba fi'l-ardi "[yeryüzünde] yürüdü" anlamına gelir. Hasab kelimesi
i'hasba - küçük taş" kelimesinden türemiştir. تارة Tareten (İsra 69),"bir kez" anlamına gelir, çoğulu
ise تيرة
وتارات
tiyera ve tarat şeklindedir. لأحتنكن Leahtenikenne (İsra 62) "kökünü kazıyacağı " manasındadır. Nitekim احتنك
dendiği vakit "falanca filanca kişinin sahip olduğu bütün bilgileri
öğrendi" anlamını ifade eder. طائره Tairahu (İsra 13) "payı" anlamına gelir.
وقال ابن
عباس: كل
سلطان في
القرآن فهو
حجة. {ولي من
الذل} /111/: لم
يحالف أحدا.
İbn Abbas şöyle demiştir: Kur'an'da geçen سلطان
sultan kelimesi her yerde "huccet" anlamına gelir. ولي
من الذل.veliyyun
mine'z-zuI (İsra 111) "acizlikten dolayı bir dosta da ihtiyacı
olmayan" anlam"ına gelir.
AÇIKLAMA: Ezheri şöyle demiştir: "..........Kada
kelimesinin temelinde yatan anlam, bir şeyin kesilerek tamamlanmasıdır."
Yine o, şöyle demiştir: "Sağlam yapılmış, mühürlenmiş, tamamlanmış,
gerekli olmuş, ilham edilmiş, gerçekleştiriimiş ve geçmiş her iş için
.........kada fiili kullanılır." Allah Teala'nın ...........ve kadayna ila
Benı İsraıl'e ayetinin anlamını ise şu şekilde açiklamışfır: "Onlara kesin
biçimde bildirdik."
باب: قوله:
{سبحان الذي
أسرى بعبده
ليلا من المسجد
الحرام} /1/.
3. "KULUNU (MUHAMMED'İ) BİR GECE MESCİDİ HARAM'DAN
GÖTÜREN,"(İsra 1) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا عبدان:
حدثنا عبد
الله: أخبرنا
يونس (ح). وحدثنا
أحمد ابن
صالح: حدثنا
عنبسة: حدثنا
يونس، عن ابن
شهاب: قال ابن
المسيب: قال
أبو هريرة: أتي
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ليلة
أسري به
بإيلياء بقدحين
من خمر ولبن،
فنظر إليهما،
فأخذ اللبن،
قال جبريل:
الحمد لله
الذي هداك
للفطرة، لو
أخذت الخمر
غوت أمتك.
[-4709-] Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem isra gecesinde Iliya'da iken kendisine şarap ve süt dolu iki kadeh
getirildi. Onlara baktı, ardından süt dolu kadehi aldı. Bunun üzerine Cebrall
aleyhisselam "Seni fıtrata yönelten Allah'a hamd olsun! Eğer şarap
kadehini alsaydın ümmetin sapardı," dedi.
(İliya, Beyt-i Makdis'in bir diğer adıdır.)
حدثنا أحمد
بن صالح:
حدثنا ابن وهب
قال: أخبرني
يونس، عن ابن
شهاب: قال أبو
سلمة: سمعت
جابر بن عبد
الله رضي الله
عنهما قال: سمعت
النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول:
(لما كذبني
قريش، قمت في
الحجر، فجلى
الله لي بيت
المقدس،
فطفقت أخبرهم
عن آياته،
وأنا أنظر
إليه).زاد
يعقوب بن
إبراهيم:
حدثنا ابن أخي
ابن شهاب، عن
عمه: (لما
كذبني قريش،
حين أسري بي
إلى بيت المقدس).
نحوه.
[-4710-] Cabir İbn Abdillahtan, Hz. Nebi'i şöyle
buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Kureyş beni yalanladığı zaman,
Hıcr'de ayağa kalktım. O an Allah Teala bana Beyt-i Makdis'i gösterdi. Ben de
ona bakarak müşriklereAllah'ın ayetlerini anlatmaya başladım."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhari bu başlık altında ilk olarak Ebu Hureyre'den
nakledilen hadisi verdi. Bu rivayet in açıklaması
"es-Sıratu'n-nebeviyye" bölümünde geçmişti.
İmam Nesai, Zürare İbn Evfa kanalıyla İbn Abbas'tan bu olayı
ayrıntılı olarak nakletmiştir. Bu olayın bir bölümünü Ahmed ve Bezzar'a dayandınlan
İsra hadisinin açıklamasının baş kısmında zikretmiştim. Nesaı'nin aktardığı
rivayetin lafzı ise şu şekildedir: "İs ra olayının gerçekleştiği gece sona
erip Mekke'de sabahladığım zaman, durumum hakkında kesin bilgiye sahip olmuş,
insanların da beni yalanlayacağını fark etmiştim. Derken üzgün bir halde bir
kenara çekilmiş oturuyardum. O esnada Allah'ın düşmanı Ebu Cehil yanıma
yaklaştı." Ebu Cehil, Hz. Nebi'in yanına varıp oturmuş, ardından da alay
edercesine "Bir şey mi oldu?" diye sormuş. Allah Resulü Sallallahu
Aleyhi ve Sellem
"Evet" diye cevap verince, bu defa "Peki
ne?" diye sormuş. [Bundan sonra aralarında şu diyalog geçmiş:] Hz. Nebi- Bu gece, gece yolculuğuna
çıkarıldım.
Ebu Cehil- Nereye? Hz.
Nebi- Beyt-i Makdis'e doğru. Ebu Cehil- Sonra bizim aramızda mı sabahladın? Hz.
Nebi- Evet. Ravi şöyle demiştir: Ebu Cehil, halkını çağırınca Hz. Nebi'in
söylediklerini inkar etmesinden endişe ettiği için onu yalanlamadı. Bunun
yerine Allah Resu!ü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e "Halkını çağırsam onlara
da bunu anlatır mısın?" diye sordu. Hz. Nebi de; "Evet,"
şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Ebu Cehil: "Ey Ka'b İbn Lüeyoğulları!
Toplanın!" diye seslendi. Nihayet insanlar gelip Allah Resulü'nün yanına
oturdular. Ebu Cehil, Hz. Nebi'e; "Halkına bana anlattıklarını
anlat!" dedi. Hz. Nebi. de, Ebu Cehil'e anlattıklarını onlara da anlattı.
Ravi şöyle demiştir: Hayretlerinden kimi insanlar ellerini
Çırptı, kimileri de ellerini başlarına koydu.
Hz. Nebi'in yanında toplanan insanlar arasında, o beldeye gidip
söz konusu mescidi görenler vardı. Onlardan biri Allah Resulü Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'e "Mescidi bize tasvir eder misin?" diye sordu. Bundan
sonrasını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle anlatmıştır: "Onlara
mescidi tasvir etmeye başladım. Tasvir etmeyi sürdürürken mescidin bazı
özelliklerini tam ayırt edemedim. Tam bu sırada mescid gözümün önüne getirildi
ve ben, ona bakarak tasvirimi tamamladım."
Ravi şöyle demiştir: Bunun üzerine insanlar: "Onun bu
tasviri doğru," dediler.
باب: {ولقد كرمنا
بني آدم} /70/.
4 . "AND OLSUN Kİ, BİZ İNSANOĞLUNU ŞEREFLİ KILDIK,
"(İsra 70) AYETİNİN TEFSİRİ
كرمنا
وأكرمنا واحد.
{ضعف الحياة}
عذاب الحياة.
{وضعف الممات} /75/:
عذاب الممات.
{خلافك} /76/
و{خلفك} سواء.
{ونأى} /83/: تباعد.
{شاكلته} /84/:
ناحيته، وهي من
شكلته. {صرفنا} /41
- 89/: وجهنا.
{قبيلا} /92/:
معاينة ومقابلة،
وقيل: القابلة
لأنها
مقابلتها
وتقبل ولدها.
{خشية
الإنفاق} /100/:
أنفق الرجل
أملق، ونفق الشيء
ذهب. {قتورا} /100/:
مقترا.
{للأذقان} /107 - 109/:
مجتمع اللحيين،
والواحد ذقن.
كرمنا Kerramna (şerefli
kıldık) ile أكرمنا ekramna aynı anlama gelir. ضعف
الحياة
Di'fe'l-hayat, "hayatın sıkıntılarını kat kat," ضعف الممات dı'fe'l-memat "ölümün sıkıntılarını kat kat" mlamına
gelir. خلافك Hilafeke (ardından) ile خلفك halfeke aynı anlama gelir. نأى Nea, "uzaklaştı" demektir شاكلته
Şakiletihi "nahiyesi - karakteri" anlamına gelir. Bu kelime .....şekl
kelimesinden türemiştir. صرفنا Sarrafna "çeşitli şekillerde anlatmak" anlamına
gelir. قبيلا
Kabile "açık seçik olmak ve bir şeyin karşısında bulunmak" anlamına
gelir. Kelimenin bu manasından dolayı ebeye قبيلا kabile denmiştir. Çünkü ebe [gabile - karşılayan], doğum yapan
kadının önünde bulunup çocuğunu karşıladığı için ona bu ad verilmiştir.
خشية الإنفاق Haşyete'l-infak ifadesinde geçen "infak" kelimesinin
,açıklaması şu şekildedir: أنفق
الرجل
Enfeka'r-racul "adam muhtaç hale geldi," نفق
الشيء
nefika'ş-şey'u ise "bir şey tükendi" anlamına gelir. قتورا
katura "cimri" .mnasın ifade eder. أذقان Ezkan "çene" demektir. Bu kelime ذقن zekan kelimesinin
çoğuludur.
وقال مجاهد:
{موفورا} /63/:
وافرا. {تبيعا}
/69/: ثائرا، وقال
ابن عباس:
نصيرا. {خبت} /97/:
طفئت.
Mücahid şöyle demiştir: موفورا Mevfura "bol," تبيعا tebia "intikam peşinde koşan" anlamına gelir. İbn
Abbas .....tebia'n kelimesinin "yardım eden," di habet'in de
"söndü" anlamına geldiğii söylemiştir.
وقال ابن
عباس: {لاتبذر}
/26/: لا تنفق في
الباطل. {ابتغاء
رحمة} /28/: رزق.
{مثبورا} /102/:
ملعونا.
{لاتقف} /36/: لا تقل.
{فجاسوا} /5/:
تيمموا. يزجي
الفلك: يجري
الفلك. {يخرون
للأذقان} /107 - 109/:
للوجوه.
Yine İbn Abbas şöyle demiştir: لاتبذر La tubezzir, "batıl için harcama yapma," ابتغاء رحمة ibtiğae rahmetin
ifadesindeki rahmet, رزق "rızık," مثبورا
mesbura "lanet edilmiş," لاتقف la takfu "söyleme," فجاسوا casu
"kastetiiler," يزجي
الفلك
yuzci'l-fulke "gemileri yüzdürür," يخرون
للأذقان
yehirrune li'l-ezkan "yüzleri üstü [secdeye kapanırlarj" anlamına
gelir. '
AÇIKLAMA: Ebu Ubeyde
şöyle demiştir: ..........di'fe'l-hayati ve di'fe'lmemati ayeti muhtasardır.
[Bir başka ifade 'ile' muzaf hazfedilmiştir.] Takdiri ise şu şekildedir. udı
.......di'fe azabi'l-hayati ve dı'fe azabi'l-menat. Imam Tberı, Ali ıbn' Ebı
Tlha kanalıyla İbn Abbas'ın bu ayeti şu şekilde yorumladığını nakletmiştir:
Sana dünya ve ahiret hayatının sıkıntılarını kat kat tattınrız. Bu ifadenin
açıklaması şu şekildedir: Cehennem sızabı şu ayet-i kerimede .......di'f
kelimesi ile nitelenmiştir: ........fe atihimazaben dı'fe!l minen-nar (Onlara
ateşten bir kat daha fazla azap ver! (A'raf 38)). Aslında bu ibare 1)1
..........izen leezaknake azaben dilfen fi'l-hayat şeklinde idi. Sonra sıfat
alan kelime hazfedildi ve sıfat onun yerine geçti ve muzaf olarak mevsufun
izafesi şeklinde izafe edildi. Buradaki durum, sözgelimi ..........elımulhayat
ifadesindeki duruma benzer.
İmam Taberi, Ali İbn Ebı Talha kanalıyla İbn Abbas'ın
iıs...........şakile kelimesini nahiye - karakter şeklinde açıkladığını senetli
olarak nakletmiştir. Yine senetli olarak İbn Ebı Nedh kanalıyla da Mücahid'in
bu kelimeyi "tabiatına ve kendi başına" şeklinde izah ettiğini
rivayet etmiştir. Yine senedi ile birlikte Saıd kanalıyla Katade'nin şöyle
söylediğini aktarmıştır: Bu ifade "kişinin nahiyesi - karakteri ve
niyeti" anlamına gelir. Ebu Ubeyde bu ayeti şu şekilde açıklamıştır:
"De ki: Herkes kendi karakterine ve fıtratına göre amel eder."
Arapların "......... (Bu onun yapısındadır,) sözü de bu kabildendir. Ebu
Ubeyde ...........vela tektulli evladeküm min imlak ayetinin anlamı hakkında
şöyle demiştir: "Malınız gidecek diye çocuklarınızı
öldürmeyin!"(En'am 151) ..........Emleka fulariun dendiği zaman
"Falancanın malı bitti," anlamına gelir. .........vela tektulli
evladeküm haşyete imlak ayeti ise "FakirliK korkusu ile çocuklarınızı
öldürmeyin!" manasını ifade eder. İmam Taberi senedli olarak Ata Horasanı
kanalıyla İbn Abbas'ın ......... la tubezzir'i "batıl için harcama
yapma!" şeklinde açıkladığını nakletmiştir. lebzır, haksız yere yapılan
aşırılık, demektir. İmam Taberı senediyle birlikte İkrime'nin de şöyle
söylediğini aktarmıştır: Mübezzir, hak olmayan konularda harcama yapan kimse
demektir. İbn Ebı Hatim, Ali İbn Ebı Talha kanalıya İbn Abbas'ın. .........
fecasu hılale'd-diyar ayetinde geçen .......casu fiilini "yürüdıile"
şeklide izah ettiğini nakletmiştir. Ebu Ubeyde ........case .....yecusu
fiilinin "araştırmak" anlamına geldiğini söylemiştir. Ayrıca bu
fiilin, "konakladı", "öldürdü" ve "gidipgeldi"
anlamlarına geldiği de ileri sürülmüştür. Bu kelimenin bir şeyi iyice
araştırarak öğrenme çabasını ifade ettiği de söylenmiştir ki, bu mana, "araştırmak"
anlamı ile aynıdır.
باب: قوله:
{وإذا أردنا
أن نهلك قرية
أمرنا مترفيها}.
الآية /16/.
"BİR ÜLKEYİ HELAK ETMEK İSTEDİĞiİMİZDE, O ÜLKENİN ZENGİNLİK
SEBEBİYLE ŞIMARMIŞ ELEBAŞLARINA EMREDERİZ, "(İsra 16) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان:
أخبرنا منصور،
عن أبي وائل،
عن عبد الله
قال: كنا
نقول للحي إذا
كثروا في
الجاهلية: أمر
بنو فلان.
حدثنا
الحميدي:
حدثنا سفيان
وقال: أمر.
[-4711-] Abdullah'ın şöyle söyledjği rivayet edilmiştir: Cahiliyye
döneminde çoğalan bir kabile için أمر
بنو فلان emira beni fülan (Falanoğulları çoğaldı,) derdik. [İmam Buhari
şöyle demiştir:l Bize Humeydı tahdis etti. O da şöyle dedi: Süfyan bize tahdis
etti ve bu fiili ;i!emera şeklinde okudu.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Bu ayet hakkında İmam Buhari, Abdullah İbn Mes'ud'un
"Cahiliye döneminde çoğalan bir kabile için ..........emira benli fül21n
(Falanoğulları çoğaldı,) derdik," sözünü aktardı.' Ardından başka bir
hocası aracılığı ile bir başka deyişle senedi ile birlikte Süfyan'ın ;i!emera
şeklinde okuduğunu aktardı. Bu rivayetlerden ilkine göre bu fiil, mim harfinin
kesresi; ikincisine göre ise fethası ile okunur. Her ikisi de birer lehçedir.
Çoğunluk bu [ayette geçen bu] fiili mim harfinin fethası ile
okur. Ebu Ca'fer, İbn Abbas'ın bu kelimeyi mim harfinin kesresi ile okuduğunu
nakletmiştir. Ebu Zeyd bunu bir lehçe olarak tespit etmiştir. Ferra ise bunu
reddetmiştir.
Ebu Osman en-NehdI bu fiili birinci rivayetteki gibi okudu.
Ancak mim harfini şeddelemiştir. Bu okuyuşa göre fiil, "hakim kılmak"
anlamına gelir. İmam Taberi, Ali İbn Ebi Talha kanalıyla ? .......emerna
mütraflha ifadesi hakkında İbn Abbas'a isnad ettiği "kötü kimseferini
hakim kılarız" açıklamasını buna delil olarak getirmiştir. Ardından da Ebu
Osman, Ebu'ı-Aliye ve Mücahid'in bu ayeti şeddeli olarak okuduklarına dair
bilgileri vermiştir.
Bu fiilin şeddeli olarak okunmasının ta'diye fiilin geçişli hale
getirilmesi için olduğu da söylenmiştir. Zira bu fiilin aslı .......emarna
(çoğaldık) şeklinde şe ddesizdir. Nitekim bu sahih rivayette de bu anlamı ifade
etmektedir. Ahmed İbn Hanbel'in tahriç ettiği şu hadiste de kelimenin bu manada
bir kullanımı mevcuttur: ...........(Malın en hayırlısı, çok doğuran yaşı küçük
attır).
أمر بنو
فلان Emira benli fülan
dendiği zaman "falanoğulları çoğaldı,"......... emmerahumullah
dendiği zaman ise "Allah onları çoğalttı," .............emeru
dendiğinde ise "çoğaldılar" manası anlaşılır. Nitekim bu şerhin
başlarında Heraklius'un olayınd,an bah,sedilirken Ebu Süfyan'ın ona [Hz. Nebi'i
kastederek] .......... lekad emera emru İbn Ebi Keşbe dediği geçmişti. Burada
;i! emeridiili,'''büyüdü'', "ilerledi" anlamında kullanılmıştır.
İmam Taberi çoğunluğun kıraatini tercih etmiştir. Ayeti
yorumlarken de, ayetin zahirine hamledilmesini tercih etmiş ve şöyle demiştir:
"Ayetin anlamı şu şekildedir: Biz o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış
elebaşıarına (iyilikleri) emrederiz. Buna rağmen onlar isyan ederler."
Ardından bu görüşü İbn Abbas ve Said İbn Cübeyr'e dayandırmıştır.
باب: {ذرية من
حملنا مع نوح
إنه كان عبدا
شكورا} /3/.
5. "(EY) NUH İLE BİRLİKTE (GEMİDE) TAŞIDIĞIMIZ KİMSELERİN
NESLİ! ŞUNU BİLİN Kİ NUH, ÇOK ŞÜKREDEN BİR KUL İDİ." (İsra 3) AYETİNİN
TEFSİRİ
حدثنا محمد
بن مقاتل:
أخبرنا عبد
الله: أخبرنا
أبو حيان
التيمي، عن
أبي زرعة بن
عمرو بن جرير،
عن أبي هريرة
رضي الله عنه
قال:
أتي
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم بلحم،
فرفع إليه
الذراع،
وكانت تعجبه،
فنهس منها
نهسة ثم قال:
(أنا سيد
الناس يوم
القيامة، وهل
تدرون مم ذلك؟
يجمع الله
الناس
الأولين
والآخرين في
صعيد واحد،
يسمعهم
الداعي
وينفذهم
البصر، وتدنو
الشمس، فيبلغ
الناس من الغم
والكرب ما
لا يطيقون ولا
يحتملون،
فيقول الناس:
ألا ترون ما
قد بلغكم، ألا
تنظرون من
يشفع لكم إلى ربكم؟
فيقول بعض
الناس لبعض:
عليكم بآدم،
فيأتون آدم
عليه السلام
فيقولون له:
أنت أبو البشر،
خلقك الله
بيده، ونفخ
فيك من روحه،
وأمر الملائكة
فسجدوا لك،
اشفع لنا إلى
ربك، ألا ترى
إلى ما نحن
فيه، ألا ترى
إلى ما قد بلغنا؟
فيقول آدم: إن
ربي قد غضب
اليوم غضبا لم
يغضب قبله
مثله، ولن
يغضب بعده
مثله، وإنه نهاني
عن الشجرة
فعصيته، نفسي
نفسي نفسي،
اذهبوا إلى
غيري، اذهبوا
إلى نوح.
فيأتون نوحا
فيقولون: يا
نوح، إنك أنت
أول الرسل إلى
أهل
الأرض، وقد
سماك الله
عبدا شكورا،
اشفع لنا إلى
ربك، ألا ترى
إلى ما نحن
فيه؟ فيقول:
إن ربي عز وجل
قد غضب اليوم
غضبا لم يغضب
قبله مثله، ولن
يغضب بعده
مثله، وإنه قد
كانت لي دعوة
دعوتها على
قومي، نفسي
نفسي نفسي،
اذهبوا إلى غيري،
اذهبوا إلى
إبراهيم.
فيأتون إبراهيم
فيقولون: يا
إبراهيم، أنت
نبي الله وخليله
من أهل الأرض،
اشفع لنا إلى
ربك، ألا ترى
إلى ما نحن
فيه؟ فيقول
لهم: إن ربي قد
غضب اليوم
غضبا لم يغضب
قبله مثله،
ولن يغضب بعده
مثله، وإني قد
كنت كذبت ثلاث
كذبات -
فذكرهن أبو حيان
في الحديث -
نفسي نفسي
نفسي، اذهبوا إلى
غيري، اذهبوا
إلى موسى.
فيأتون موسى
فيقولون: يا
موسى، أنت
رسول الله،
فضلك الله
برسالته
وبكلامه على
الناس، اشفع
لنا إلى ربك،
ألا ترى إلى
ما نحن فيه؟
فيقول: إن ربي
قد غضب اليوم
غضبا لم يغضب
قبله مثله،
ولن يغضب بعده
مثله، وإني قد
قتلت نفسا لم
أومر بقتلها، نفسي
نفسي نفسي،
اذهبوا إلى
غيري، اذهبوا
إلى عيسى.
فيأتون عيسى
فيقولون: يا
عيسى، أنت رسول
الله، وكلمته
ألقاها إلى
مريم وروح
منه، وكلمت
الناس في
المهد صبيا،
اشفع لنا، ألا
ترى إلى ما
نحن فيه؟
فيقول عيسى:
إن ربي قد غضب
اليوم غضبا لم
يغضب قبله
مثله قط، ولن يغضب
بعده مثله -
ولم يذكر ذنبا
- نفسي نفسي
نفسي، اذهبوا
إلى غيري،
اذهبوا إلى
محمد صلى الله
عليه وسلم.
فيأتون محمدا
صلى الله عليه
وسلم فيقولون:
يا محمد أنت
رسول الله،
وخاتم الأنبياء،
وقد غفر الله
لك ما تقدم من
ذنبك وما تأخر،
اشفع لنا إلى
ربك، ألا ترى
إلى ما نحن
فيه؟ فأنطلق
فآتي تحت
العرش، فأقع
ساجدا لربي عز
وجل، ثم يفتح
الله علي من
محامده وحسن
الثناء عليه
شيئا لم يفتحه
على أحد قبلي،
ثم يقال: يا
محمد ارفع
رأسك، سل
تعطه، واشفع
تشفع، فأرفع
رأسي فأقول:
أمتي يا رب،
أمتي يا رب، فيقال:
يا محمد أدخل
من أمتك من لا
حساب عليهم من
الباب الأيمن
من أبواب
الجنة، وهم
شركاء الناس
فيما سوى ذلك
من الأبواب،
ثم قال: والذي
نفسي بيده، إن
ما بين
المصراعين من
مصاريع الجنة
كما بين مكة
وحمير، أو:
كما بين مكة
وبصرى).
[-4712-] Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygarnber'e et
getirildi.
Bir but ona sunuldu. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem etin
bu kısmını çok severdi. Sonra Hz. Nebi eti bir kez ısırdl. Ardından şöyle
buyurdu: Ben, kıyamet günü insanların efendisi olacağım. Peki bunun sebebini
biliyor musunuz? Kıyamet günü Allah Teala bir düzlükte ilk ve son insanları bir
araya getirir. Bir tellal sesini herkese işittirecek. Herkes göz önünde olacak.
Güneş de yaklaşacak. İnsanlar güç yetiremeyecekleri ve kaldıramayacakları
üzüntü ve kedere boğulacaklar. Birbirlerine: "Geldiğiniz şu duruma bir
bakın! Rabbinize karşı size şefaat edecek birine baksanıza!" diyecekler.
Bunun üzerine bazı insanlar diğerlerine;
"Hz. Adem'i bulmalısınız" derler, Bundan dolayı insanlar
Hz. Adem'e gidip; "Sen, insanların atasısın. Allah Teala seni kendi eliyle
yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklerin sana secde etmesini emretti. Bu
yüzden melekler sana secde etti. [Şimdi] bize Rabbinin huzurunda şefaat et!
İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun? Ne hale düştük bir bakmıyor
musun?" derler. O da "Kuşkusuz Rabbim bugün, daha önce hiç olmadığı
kadar çok kızdı. Bundan sonra da bu şekilde bir daha asla kızmayacaktır. O,
bana bir ağaca yaklaşmayı yasaklamıştı. Ben de ona isyan etmiştim. [Hal
böyleyken nasıl şefaat edebilirim ki! Aslında] Şefaate benim nefsim muhtaç ...
Şefaate benim nefsim muhtaç ... Şefaate benim nefsim ... Siz başkasına gidin!
Nuh'a gidin!" şeklinde cevap verir. Bunun üzerine insanlar Nuh Nebie
gidip; "Ey Nuh! Kuşkusuz sen yeryüzüne gönderilmiş ilk Resul! elçisin.
Allah Teala sana 'çok şükreden kul' adını verdi. Şimdi bize Rabbinin huzurunda
şefaat et! Bak ne hallere düştük," diyecekler. O da;
"Kuşkusuz Rabbim bugün, daha önce hiç
olmadığı kadar çok kızdı. Bundan sonra da bu şekilde bir daha asla
kızmayacaktır. Benim gerçekleşmesi kesin olan bir dua hakkım vardı. Onu da
halkıma beddua ederek kullandım ... [Hal böyleyken nasıl şefaat edebilirim ki!
Aslında] Şefaate benim nefsim muhtaç ... Şefaate benim nefsim muhtaç ... Siz
başkasına gidin! İbrahim'e gidin," diye karşılık verecektir. Bunun üzerine
insanlar İbrahim Nebie gidip; "Ey İbrahim! Sen Allah'ın Nebii ve
yeryüzünde yaşayan insanlar içerisinde O'nun halilisin. Şimdi bize Rabbinin
huzurunda şefaat et! Bak ne hallere düştük," diyecekler. O da,
"Kuşkusuz Rabbim bugün, daha önce hiç olmadığı kadar çok kızdı. Bundan
sonra da bu şekilde bir daha asla kızmayacaktır. Ben daha önce üç kez yalan
söylemiştim. (Ravi Ebu Hayyan hadiste bunları anlatmıştır.) [Hal böyleyken
nasıl şefaat edebilirim ki! Aslında] Şefaate benim nefsim muhtaç ... Şefaate
benim nefsim muhtaç ... Siz başkasına gidip! Musa'ya gidin!" diye karşılık
verecektir. Bunun üzerine insanlar, Musa Nebie gelip; "Ey Musa! Sen
Allah'ın elçisisin! Allah Teala risaleti ve konuşması ile seni diğer
insanlardan üstün kılmıştır. Şimdi bize Rabbinin huzurunda şefaat et! Bak ne
hallere düştük," diyecekler. O da; "Kuşkusuz Rabbim bugün, daha önce
hiç olmadığı kadar çok kızdı. Bundan sonra da bu şekilde bir daha
aslakızmayacaktır. Ben bir adamı öldürdüm. Halbuki onu öldürmem bana emredilmemişti.
[Hal böyleyken nasıl şefaat edebilirim ki! Aslında] Şefaate benim nefsim muhtaç
... Şefaate benim nefs im muhtaç ... Siz başkasına gidin! Meryem'in oğlu İsa
Nebie gidin," diye karşılık verecektir. Bunun üzerine insanlar, İsa Nebie
gidip;
"Ey İsa! Sen Allah'ın elçisi, Meryem'e ilka ettiği kelimesi
ve O'ndan gelen bir ruhsun. Daha beşikteki bir bebekken insanlarla konuştun.
Şimdi bize Rabbinin huzurunda şefaat et! Bak ne hallere düştük,"
diyecekler. O da; "Kuşkusuz Rabbim bugün, daha önce hıç olmadığı kadar çok
kızdı. Bundan sonra da bu şekilde bir daha asla kızmayacaktır," diyecek ve
herhangi bir günahtan söz etmeden şunları ekleyecektir:
"Şefaate benim nefsim muhtaç ... Şefaate
benim nefsim muhtaç ... Siz başkasına gidin! Muhammed'e gidin!" Bunun üzerine
insanlar, Muhammed'e gidip;
"Ey Muhammed! Sen Allah'ın elçisi ve Nebilerin sonuncususun.
Hak TeaıCı senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını bağışladı. Şimdi bize Rabbinin
huzurunda şefaat et! Bak ne hallere düştük," diyecekler.
Bunun üzerine gidip Arş'ın altına varacağım. Orada hemen Yüce
Rabbim için secdeye kapanacağım. Sonra Allah Teala benden önce hiç kimseye
nasip etmediği güzel sena ve hamdi bana ilham edecek. Ardından bana şöyle
denilecek:
"Ey Muhammed! Başını kaldır! Dile! Ne dilersen sana verilecek.
Şefaat et! Şefaatin kabul edilecek." Bunun üzerine başımı secden kaldırıp;
"Ey Rabbim! Ümmetim ... Ey Rabbim! Ümmetim ... Ey Rabbim! Ümmetim ...
" diye yalvaracağım. O vakit şöyle denecek:
"Ey Muhammed! Ümmetinden hesabı olmayan kullarını Cennetin
sağ kapısından içeri sak! Ayrıca onlar, Cennetin diğer kapılarından girme
konusunda diğer insanlarla aynı hakka sahiptirler."
Sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Canımı elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki; Cennet
kapılarının iki kanadının arası, Mekke ile Hımyer veya Mekke ile Busra
arasındaki mesafe kadardır."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhari bu başlık altında Ebu Hureyre'den Ebu Zur'a İbn
Amrkanalıyla şefaat konusunda nakledilen hadisi verdi. Bu hadisin açıklaması
"Kitabu'r-rikak"ta yapılacaktır.
..........Yenfuzuhum fiili muzaraat harfinin fethası ve fe
harfinin dammesi ile rivayet edilmiştir. Bu durumda fiil süıasidir.
"Bakışın orada bulunanlara temas edip geçmesi" anlamına gelir. Bu
fiil muzaraat harfinin dammesi ve fe harfinin kesresi ile de okunmuştur. Bu
durumda rubai fiil olur. "Baklştn onları kuşattığı" anlamına gelir.
Bu iki şekildeki rivayette ....zel harfi noktalıdır. Ebu Hatim esSicistani şöyle
demiştir: "Hadis alimleri bu harfin noktalı olduğunu söylemiştir. Ancak bu
harf, noktasızdır. Anlamı ise "Göz onların ilkini de, sonunu da
görür," şeklindedir." Ona şu şekilde cevap verilmiştir: "Burada
anlam olarak, bakanın, onları tamamen kuşattığı, düzlükte bulunan kimselerin
kesinlikle ondan kaçamadığı, kimsenin ondan gizlenemediği kastedilmiştir."
Bu izah, Ebu Ubeyde'nin "Rahman'ın bakışı onlara yönelir,"
açıklamasından daha isabetlidir. Çünkü Allah'ın bakışı, ister insanlar o düzlükte
olsun, isterse başka yerde bulunsun, her halükarda bütün her şeyi tamamen
çepeçevre kuşatır.
Arapçada ........nefezehu'l-basaru dendiği vakit
"bakışların o kişiye ulaşıp onun da ötesine geçtiği" kastedilir.
Zaten nefaz, bir şeyden kurtulup geçmek anlamına gelir. Arap dilinde bunun
örnekleri mevcuttur. Mesela; Arapların "okun ava girip çıktığını"
ifade etmek için ....nefeze's-sehmu demeleri bu kabildendir.
باب: {وآتينا
داود زبورا} /55/.
6. "DAVUD'A DA ZEBUR'U VERDİK,"(İsra 55) AYETİNİN
TEFSİRİ
حدثني إسحاق
بن نصر: حدثنا
عبد الرزاق،
عن معمر، عن
همام، عن أبي هريرة
رضي الله عنه،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (خفف
على داود
القراءة،
فكان يأمر
بدابته
لتسرج، فكان
يقرأ قبل أن
يفرغ - يعني -
القرآن).
[-4713-] Ebu Hureyre'den Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu
rivayet edilmiştir: "Hz. Ddvud'a Zebur'u okuması kolaylaştınlmıştı. 0,
bineğinin eğerlenmesini emrederdi. Eğerlenme işi bitmeden, o, okuyuşunu
tamamlardı."
Burada ....kıraat kelimesi Kur'an (okuma) anlamında
kullanılmıştır.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
İmam Buhar! Ebu Hureyre'den nakledilen hadisi aktardı. Ebu Zerr
rivayetinde ....... Kur'an kelimesi ......kıraat şeklinde geçmektedir.
Bu rivayette geçen Kur'an kelimesi, okumak anlamına gelen i
}!karae fiilinin masdandır. Yoksa bu, ümmetin bildiği Kur'an-ı Kerim değildir.
Bu konuda tatmin edici açıklamalar "Kitabu'l-enbiya"da Hz. DavD.d'un
biyografisinden bahsedilirken geçmişti.
باب: {قل
ادعوا الذين
زعمتم من دونه
فلا يملكون
كشف الضر عنكم
ولا تحويلا} /56/.
7. "(RESULÜM!) DE Kİ: ALLAH'I BIRAKIP DA (İLAH OLDUĞUNU)
İLERİ SÜRDÜKLERİNİZE YALVARIN. NE VAR Kİ ONLAR, SİZİN SIKINTINIZI NE
UZAKLAŞTIRABİLİR, NE DE DEĞİŞTİREBİLİRLER, "(İsra 56) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثني عمرو
بن علي: حدثنا
يحيى: حدثنا
سفيان: حدثني
سليمان، عن
إبراهيم، عن
أبي معمر، عن
عبد الله: {إلى
ربهم وسيلة}.
قال: كان
ناس من الإنس
يعبدون ناسا
من الجن،
فأسلم الجن
وتمسك هؤلاء
بدينهم. زاد
الأشجعي: عن
سفيان، عن
الأعمش : {قل
ادعوا الذين
زعمتم}.
[-4714-] Abdullah "Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile
ararlar, "(İsra 57) ayeti hakkında şöyle demiştir: Bazı insanlar bir takım
cinlere ibadet ederlerdi. Sonra o cinler Müslüman oldu. Ama o insanlar eski
dinlerine tutunmaya devam ettiler.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Ayette geçen "vesile"den maksat, ibadettir.
Cinlere ibadet eden insanlar, bu ibadetlerini devam ettirdiler.
Cinler Müslüman olduktan sonra bu durumdan hoşnut olmadılar. İşte o cinler,
Rablerine yakın olmak için vesile arayan kimselerdir.
İmam Taberı, başka bir senetle İbn Mes'ı1d'dan bu rivayeti
nakletmiş, ancak bu rivayette şu ziyade yer almıştır: Cinlere ibadet eden
kimseler, onların Müslüman olduklarının farkına varamamışlardı. İşte ayetin
yorumunda muteber olan tefsır de budur.
باب: {أولئك
الذين يدعون
يبتغون إلى
ربهم الوسيلة}.
الآية /57/.
8. "ONLARIN YALVARDIKLARI BU VARLIKLAR RABLERİNE -HANGİSİ
DAHA YAKIN OLACAK DİYE- VESİLE ARARLAR" (İsra 57) AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا بشر بن
خالد: أخبرنا
محمد بن جعفر،
عن شعبة، عن
سليمان، عن
إبرهيم، عن
أبي معمر، عن
عبد الله رضي
الله عنه: في
هذه الآية:
{الذين
يدعون يبتغون
إلى ربهم
الوسيلة}. قال:
كان ناس من
الجن يعبدون،
فأسلموا.
[-4715-] Abdullah'ın "Onların yalvardıklan bu varlıklar Rablerine
-hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar," ayeti hakkında şöyle
söylediği rivayet edilmiştir: Bazı cinlere ibadet ediliyordu. Sonra onlar
Müslüman oldu.
باب: {وما
جعلنا الرؤيا
التي أريناك
إلا فتنة للناس}
/60/.
9. "SANA GÖSTERDİĞİMİZ O GÖRÜNTÜLERİ ANCAK İNSANLARI
SINAMAK İÇİN MEYDANA GETİRDİK (İsra 60)
AYETİNİN TEFSİRİ
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان،
عن عمرو، عن
عكرمة، عن ابن
عباس رضي الله
عنه:
{وما
جعلنا الرؤيا
التي أريناك
إلا فتنة للناس}.
قال هي رؤيا
عين، أريها
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ليلة
أسري به.
{والشجرة
الملعونة} شجرة
الزقوم.
[-4716-] İbn Abbas, "Sana gösterdiğimiz o ru'yayı (görüntüleri) ve
Kur'an'da lanetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik,
"(İsra 60) ayetinde geçen رؤيا ru'ya kelimesi hakkında şöyle demiştir: Bu rüya, göz ile
görmedir. Hz. Nebi'e İsra gecesi bazı görüntüler gösterilmiştir. الشجرة
الملعونة eş-şecerate'lmel'une (lanetlenmiş ağaç) ise zakkum ağacıdır.
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Lanetlenmiş ağacın zakkum olarak açıklanması doğrudur. İbn Ebı
Hatim on küsur tabiiden bu açıklamayı nakletmiştir. Zakkum hakkında Ebu Hanıfe
ed-Dlneveri "Kitabu'n-niyyat" adlı eserinde şöyle demiştir:
"Zakkum, ovalarda yetişen, küçük yuvarlak yaprakları bulunan, dikensiz,
özü acı, anların yaladığı, küçük beyaz çiçekleri olan ve tepesi oldukça çirkin,
tozlu bir ağaçtır."
Süheyll de şöyle demiştir: "Zakkum, büyük lokma anlamına
gelen ..........zekm kökünden .......faul vezninde türemişbir kelimedir."
Temımllerin lehçesine göre, yenildiği zaman kusulan her türlü yiyeceğe zakklim
denir. Zakklimun, ağır olan bütün yemeklerin adı olduğu da söylenmiştir.
باب: {إن قرآن
الفجر كان
مشهودا} /78/.
10. "ÇÜNKÜ SABAH NAMAZI ŞAHİTLİDİR,"(Isra 78) AYETİNİN
TEFSİRİ
قال مجاهد:
صلاة الفجر
Mücahid şöyle demiştir: قرآن
الفجر Kur'ane'l-fecr ifadesi صلاة
الفجر
Salatu’l-fecr "sabah namazı" anlamına gelir.
حدثني عبد
الله بن محمد:
حدثنا عبد
الرزاق:
أخبرنا معمر،
عن الزهري، عن
أبي سلمة وابن
المسيب، عن
أبي هريرة رضي
الله عنه،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (فضل
صلاة الجميع
على صلاة
الواحد خمس
وعشرون درجة،
وتجتمع
ملائكة الليل
وملائكة
النهار في
صلاة الصبح).
يقول أبو
هريرة: اقرؤوا
إن شئتم: {وقرآن
الفجر إن قرآن
الفجر كان
مشهودا}.
[-4717-] Ebu Hureyre'den, Hz. Nebi'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi beş kat daha
üstündür. Gece ve gündüz melekleri sabah namazında toplanırlar."
Ebu Hureyre şöyle derdi: Dilerseniz şu ayeti okuyun: "Çünkü
sabah namazı şahitlidir. "(İsra 78)